Organizasyonların Renkli Dönüşümü-I
Bugünlerde Çevik Okuma Kulübü’nde beni oldukça heyecanlandıran Frederic Laloux’un yazdığı Reinventing Organizations kitabını tartışıyoruz. Kendim için aldığım notlardan yola çıkarak kitapla ilgili bir seri oluşturup sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Kitap, yazarın üç yıllık araştırmalarına ve pek çok farklı sektör ve coğrafyada yaklaşık elli kuruluşun organizasyonunu incelemesine dayanıyor. İncelemesinin temelini başlıca şu sorular oluşturuyor: Organizasyon nasıl kararlar alıyor? Bilgi akışı nasıl? Çalışanlarını nasıl değerlendiriliyor? Bütçeleme nasıl yapılıyor? Çalışana hedefleri nasıl veriliyor? Gibi…
Kitap, organizasyonları yönetme şeklimizin artık işe yaramadığını, yapılan anketler sonucunda çalışanların büyük çoğunluğunun işyerlerine bağlı olmadığını söylüyor. Bununla beraber büyük organizasyonlarda liderlerin çok güçlü göründüğünü ancak arka planda neredeyse hepsinin yorgun olduğunu bu yarıştan ve baskıdan, e-postaların, toplantıların ve PowerPoint belgelerinin hiç bitmeyen akışından bıktıklarını anlatıyor. Güçlü lider imajının arkasında yaşananları bize gösteriyor.
Kitabın beni en etkileyen kısımlarından birisi de kaos içerisinde kendi derdimize düşümüşken, şirketlerin açgözlülükleri ve daha fazla kar ve büyüme amacıyla bizi barındıran gezegene verdiği zarar konusunda farkındalık oluşturması. Gerçekten de tüm organizasyonlarımız ve bizler atmosferi, suyu ve toprağı kirleten bir sisteme sahibiz.
Kar amacı olmayan kuruluşları da mercek altına alan kitap, devlet kurumlarının, hastanelerin, okulların sahip oldukları organizasyonların ruhsuz, mekanik birer fabrikaya dönüştüğünden ve insanları hayal kırıklığına uğratmış olduğundan bahsediyor.
Yazar, hayatımızda yer alan birçok organizasyonu inceleyerek aslında yönetim yaklaşımlarımızın ne kadar can sıkıcı hale geldiğini çarpıcı örneklerle anlatıyor. Fakat bizi umut dolu şu şözleriyle çözüm konusunda yüreklendiriyor. “Bu şaşırtıcı gelebilir, ancak bence derin umutlar beslemek için sebepler var. Hissettiğimiz acı, ölmekte olan eski bir şeyin acısıdır … Yeni bir şey doğmayı bekliyor”
Yazar bu görüşünü desteklemek için insanlık tarihine bakıyor. Kabile, tarım ve bilimsel/endüstriyel çağı yaşarken geçtiğimiz her aşamada, teknoloji ve geçim kaynakları, toplumu yöneten güç yapıları, dini veya manevi bakış açısı ve daha birçok faktör açısından bir atılım/sıçrayış yaptığımızdan sözediyor. Bununla beraber her aşamada, işbirliği yapma yöntemlerimizde de bir ilerleme kaydettiğimizi, çok daha güçlü “organizasyon modelleri” icat ettiğimizi söylüyor.
Yazar kitabın devamında filozof Ken Wilber’ın geliştirdiği renk kuramını kullanarak organizasyonları renklere ayırarak tanımlıyor. Yazımın ikinci bölümde sizlere bu konudan bahsedeceğim, takipte kalın :)